21 Şubat 2015 Cumartesi

Yeni Dişler, Yeni Kelimeler, Yeni Beceriler

Arya bizi şaşırtmaya devam ediyor :)

Arya dün akşam elimden tutup "ge ge" yani "gel" diyerek beni banyoya götürdü. Banyodaki taburesini yerinden alıp lavobanın önüne yerleştirdi, üstüne çıktı ve eliyle diş fırçasını işaret etti. Azı dişleri çıktığı için bu aralar aklı fikri dişlerde :) Dişlerini fırçaladık ama Arya banyodan çıkmak istemedi. Tabureden inip duşakabine girmeye çalıştı. Bir yandan da çeşmeyi açmak için uzanıyor :) Bir gece önce yıkadığım için kucaklayıp odaya götürdüm ama Arya bastı çığlığı tabi. Odada havanın soğuk olduğunu ve daha yeni yıkandığını anlattım; yavaş yavaş sakinleşti.

Bu aralar Arya fazlasıyla kafasına buyruk takılıyor. Bugün dışarıda elimizi bırakıp bırakıp koşmaya çalıştı, tüm su birikintilerine zıplaya zıplaya bastı çıktı. Evdeyken de sürekli salondan kaçıp sağa sola saklanıyor, diğer odalara girip kapıyı içerden kapatıyor. Salondan kaçamazsa perdelerin arkasına, masaların altına girip saklanıyor. Bazen de yanımıza gelip "ga ga" (kalk) ya da "ge ge" (gel) diyerek bizi de gittiği yerlere sürüklüyor :) Çoğu zaman da ge ge diyerek beni oyun halısına götürüyor :) Beraber Lego oynuyoruz, kuleler, arabalar yapıyoruz; şekilleri yerlerine yerleştirmece oynuyoruz ki Arya artık hepsini tek seferde doğru yere yerleştiriyor :)



Arya'nın kavrayışı giderek artıyor. Eskiden bir şeyi öğretirken defalarca kez anlatmam, göstermem gerekiyordu, artık tek seferde anlıyor, hemen öğreniyor. Bugün oyuncak sepetini boşaltıp oyuncaklarla basket atmayı gösterdim, minik cadım hemen kaptı ve bu yeni oyuna bayıldı :) Uzun süre sepeti oyuncaklarla doldurup doldurup boşalttı. Oyuncakları Arya'ya uzatırken "sepete at" dedim, Arya da hemen "at", "at" demeye başladı. Kelime haznesine eklenen her kelime beni çok mutlu ediyor ama maalesef öğrendiklerinin bir kısmını çabucak unutuyor :( Şimdilik sürekli kullandığı kelimeler biraz az. "Ditti (bitti), ge (gel), ga (kalk), annenne (babaannesine böyle diyor), dedi (duruma göre dede ya da kedi manasında), anne, baba, al" diyebiliyor Arya. Ama maşallah bu kelimelerle ve hareketleriyle her istediğini elde ediyor :)) umarım yakın zamanda daha fazla kelimeyle iletişim kurmaya başlar.


16 Şubat 2015 Pazartesi

#SenDeAnlat

Tacize ilk maruz kaldığımda ortaokula gidiyordum. Bir yaz günü arkadaşımı görmeye giderken kendini bilmezin biri arkamdan laf atıp takip etti, sonra da elle taciz etti. Yaşadığım anlık şoktan sonra hızla arkaya dönüp kolumdaki zincir askılı çantayı geçirdim kafasına. Korkup kaçtı o iğrenç mahlukat. Ama bu ilk ve son taciz değildi maalesef.

Üniversite yıllarımda bir gece yurda dönerken karşıma başka bir tacizci çıktı ve yine tacize maruz kaldım. Üstelik çok yakında bir polis aracı olmasına rağmen hiç tereddüt etmedi tacizci mahlukat. Biliyordu gidip şikayet etsem de hiç bir şey olmayacağını. Çünkü üzerimde mini etek vardı ve saat 22.00 civarıydı. Şikayet etmedim çünkü alacağım cevabı ben de biliyordum.

"Bu saatte kız başıma hem de mini etekle sokakta ne işim vardı?"

Taciz eden adam da böyle düşünmüştü işte! Bu saatte sokaktaysam, üstelik mini etekliysem taciz edilmek istediğim(?!), taciz edilmeyi hakettiğim(?!) gün gibi ortadaydı.

Mini etek giymek, gece dışarı çıkmak, kızkıza gezmek, dışarıda gülmek ve daha birçok normal eylem tacize, tecavüze açık davetiye değil!

Mini etek, elbise, tayt giymek de, gece sokağa çıkmak da hata değil, ahlaksızlık değil! Asıl ahlaksızlık kadınları taciz etmeyi hakkı gibi görenlere izin vermek, bir de üstüne "tahrik" indiriminden faydalanmalarını sağlamak!

Yıllar içinde o kadar çok sözlü tacize uğradım ki anlatmakla bitmez. Kendi halimde yürürken yanıma yaklaşan arabalar, yanımdan geçerken bilinçli atılan omuzlar... Tramvayda, belediye otobüsünde yanaşıp taciz etmeye çalışanları da unutmamak lazım. O gece dışında basit anlık sözleri geçip eyleme dökülen hiç bir tacize sessiz kalmadım. Sesimi yükselttim, taciz edeni ifşa ettim, rezilliğini yüzüne vurdum, hatta araçtan attırdım. Utanmadım çünkü hatalı olan, ahlaksız olan ben değilim, ASIL ONLAR AHLAKSIZ, ASIL ONLAR NAMUSSUZ!

Siz de susmayın, sesinizi yükseltin, taciz edeni ifşa edin! Edin ki bir daha yapmaya cesaret edemesin, tacize ses çıkarmayan tecavüzü de kabullenir diyerek daha da cesaretlenmesin. Yanınızda toplu iğne taşıyın ki o tacize yeltenen ellerine batırıp öcünüzü alın, biber gazı taşıyın, basit hareketlerle kendinizi savunmayı öğrenin ama ilk önce susmamayı, boyun eğmemeyi öğrenin. Çocuklarınıza sadece yabancılardan değil tanıdıklarından da sakınmayı öğretin. Siz de başınıza gelen tacizleri anlatın ve anında tepki verin ki yaptıkları yanlarına kâr kalmasın, size yaptıklarını bir başkasına yapamasınlar.

#SenDeAnlat


13 Şubat 2015 Cuma

Koşullar Değişmiyorsa Sen Değiş

Son yazımda Arya'ya ayak uyduramadığımdan, değişen huylarına uyum sağlayamadığımdan bahsetmiştim. Baktım olacak gibi değil, durum düzeleceğine iyice bozuluyor, durdum ve Arya'yla boş yere inatlaşmaktan vazgeçtim. Akışına bıraktım her şeyi.

Arya hâlâ gün içinde çoraplarını ve pijamasını çıkarıyor, kahvaltıda ekmek yemiyor, eskiden yattığı saatte asla yatmıyor. AMA artık bu durum beni delirtmiyor. Kahvaltıda önüne sevdiği peyniri koyuyorum, yiyor; üstüne de yumurta yediriyorum; ekmek yememesine hiç takılmıyorum. Soyunduğu zaman hiç ses çıkarmıyorum; bırakıyorum hevesini alsın. Bir süre sonra üşüyor ve çoraplarını getirip giydirmemi istiyor. Uyku mevzusuna gelirsek, Arya 1-2 hafta öncesine kadar akşamları 8 - 8.30 gibi hiç itiraz etmeden kendi isteğiyle odasına uyumaya gidiyordu. Son 1-2 haftadır ise her gece uyumamak için saatlerce ağlayıp direniyor. Sonunda 2-3 gece önce pes ettim ve kendi kendine koltukta sızana kadar yatırmaya çalışmadım. 12 gibi sızdı, babası kucaklayıp yatağına yatırdı. O geceden beri erken yatırmaya çalışmıyoruz.

Arya'nın değişimine karşı daha pasif, daha sabırlı olmaya çalışırken fark ettim ki tüm değişimlerin, huysuzlukların sebebi Arya'nın ihtiyaçlarının değişmesi. Uyku ihtiyacı azalıyor; hareket, oyun, iletişim ihtiyacı artıyor. Biz otururken o gidip uyumak istemiyor, bizimle oturmak, oyun oynamak, bizimle vakit geçirmek istiyor :) Bu açıdan bakınca çocuk haklı tabi :) Bu durumda yapılacak şey belli oldu. Arya'nın uyku saatlerinde yeni bir düzenleme yaparak uyku öncesi huysuzluk sorunumuzu aştık Allah'a şükür :) Arya'yı artık 21:30 - 21:45 civarı yatağına götürüyoruz. Ama maalesef uykuya dalması 22.30'u buluyor. N'apalım ağlayıp yataktan kaçmadığı sürece buna da razı oluyoruz. Şimdilik bu şekilde durumu az da olsa kontrol altına aldık mevcut koşullara uyum sağladık :)

Son yıllarda öğrendiğim - daha doğrusu geç de olsa sonunda kabullendiğim - çok önemli bir ders var: Gandhi'nin dediği gibi "Dünyayı değiştirmek istiyorsan kendini değiştir." İçinde bulunduğumuz koşulları, ilişkilerimizi, hayatımızı kısacası dünyamızı değiştirmek istiyorsak yapılacak ilk iş kendimizi değiştirmek. Kimi zaman bakış açısını değiştirmek, karşımızdakinin gözünden bakmak yeterli olurken, kimi zaman daha büyük adımlar atıp daha büyük değişimler yapmak gerekiyor. Ama önemli olan nokta hiç değişmiyor. Çözüm başkalarının değişmesini, düzelmesini ya da durumu düzeltmesini beklemek değil, mevcudu değiştirmek için kendi elimizde olanlara konsantre olup gerekli değişime kendimizden başlamak. Biz bu kez sadece bakış açımızı değiştirip işleri biraz akışına bırakarak Arya'nın huysuzluklarına çare bulabildik. Umarım aynı şekilde devam edebiliriz.

Dünyayı değiştirmekten bahsetmişken yazıyı Gandhi'nin 10 tavsiyesi ile bitirmek güzel olur sanırım :)




8 Şubat 2015 Pazar

Bebekli Hayat Her Zaman Toz Pembe Değil Tabi Ki

Son birkaç günü Arya'yla nasıl başa çıkabileceğimi, nasıl çıldırmadan ona destek olup ayak uydurabileceğimi düşünerek geçirdim. Cevap bulabildim mi? Hayır :(

Arya'nın huy değişimlerine ayak uyduramıyorum. Kahvaltı etmiyor, sadece peynir yiyor, ikide bir soyunuyor, sürekli elimi tutup beni çekiştirerek bir yerlere sürüklüyor, kitaplıktaki kitapları tek tek alıp yere indiriyor, kalem kutumu kaçırıyor, bulduğu tüm kağıtları yırtıyor, uyumamak için direniyor, yatağa yatırmayı başarsam bile 2 dk sonra ağlayarak yataktan çıkıyor... İstediği olmayınca kendini yerden yere atıyor, ağlıyor bağırıyor. Elimden geldiğince sakin kalmaya çalışıyorum ama gerçekten çok zorlanıyorum :( Özellikle gece yarısına kadar uyumaması beni delirtiyor.







Arya'yla ilk 1,5 yılımız ufak tefek şeyler dışında çok kolay ve çok eğlenceli geçti ama 2 yaşa yaklaştıkça Arya sınırlarını keşfetmek için bulduğu her fırsatta bizi zorluyor. Elimden geldiğince sakin olup göz teması kurarak tek tek güzelce anlatmaya çalışıyorum her şeyi ama Arya gözlerini  kaçırıp anlamazlıktan geliyor. Sabahtan akşam 8'e - 9'a kadar iyi idare ediyorum da 9'dan sonra Arya uyumayıp olmadık şeyler yapmaya ve mızmızlanmaya, elimden çekiştirmeye devam ettikçe kaçasım, kulaklarımı tıkayıp yorganın altına saklanasım geliyor :( Enerji ve sabrım akşam 9'da bitiyor, sonrası akıl sağlığımı korumak için verdiğim bir irade savaşı.

Arya yatağından çıkmayı öğrendiğinde anladım ki çocuk odası gerçekten çok önemli. Çocuk odası denen yerin mümkün oldukça boş olması gerekiyor ki bebek yatağından indiğinde güvende olsun. Arya'nın odasında zararlı bir şey yok ama kapakları raylı kocaman bir gardrop var ve içi giysi dolu. Arya da o kapaklarla oynamaya ve içindekileri dışarıya çıkarmaya çalışıyor tabi ki. Bir de Arya'yla dayısı aynı odada uyuyor. Dolayısıyla Arya uyanıp ağlayınca Kağan da uyanıyor. Okul zamanı onun uykusu bölünmesin diye Arya'yı odasında avutup yatağına geri koyamıyorum; mecburen odadan çıkarıyorum.

Arya yataktan çıkmayı keşfedince işler iyice karıştı. Gece uykudan uyanıp yataktan çıkmaya çalışır diye korkuyorum. Bu durumda yapılacak 2 şey var: ya yer yatağına geçiş yapılacak ya da kenarı korumalıklı normal boy çocuk yatağına geçiş yapılacak. Kenarı bariyerli yataktan da düşme ihtimali olduğu için uzmanların önerisi ve bence de en mantıklısı yer yatağı ama bizim mevcut koşullarımıza uymuyor maalesef :( Kısacası ne yapacağımı şaşırmış haldeyim :(

Umarım en kısa sürede duruma bir çare bulabilirim.


6 Şubat 2015 Cuma

Dünyaya Yeniden Gelsem Yine Kadın Olmak İsterim

Hani kadınlar şikayet ederken hep der ya "Bir daha dünyaya gelsem erkek olmak isterim" diye... İşte ben anne olduktan sonra hiç öyle demedim. Çünkü anne olmak başka, baba olmak başka. Ben anne olunca tüm bebekler benim bebeğim oldu; ben tüm bebeklere anne oldum. Ama erkeklerde hisler o kadar ileri seviyelere ulaşmıyor gözlemlediğim kadarıyla.

Arya'ya hamileyken, hatta çok daha önce, ortada evlilik fikri bile yokken Evrim'in iyi bir baba olacağını biliyordum. Doğumdan sonra Evrim'in düşündüğümden de iyi bir baba olduğunu gördüm. Ama bu durum sadece Arya söz konusu olduğunda geçerli. Yani ben yolda, parkta, televizyonda bir bebek görünce heyecanlanıyor; sarılmak, öpmek, mıncıklamak istiyorum ama Evrim bu duruma anlam veremiyor hatta bazen bana kızıp "Yeter artık" diyor. Böyle hisseden sadece ben miyim acaba? Bence annelerin çoğu böyle hissediyor; yoksa sokaktaki teyzeler niye "Aman kızım, sıkı giydir üşümesin.", "Bak uykusu gelmiş, eve götür istersen", "Aman kayďıraktan, salıncaktan düşmesin! Dikkat et yavrum" diye hiç tanımadıkları insanların işine/hayatına müdahale etsin ki değil mi?

Her ne kadar henüz kendimi kaybedip başkalarına müdahale aşamasına gelmesem de benzer durumlarda kendimi "Ay o bebiş üşümüş galiba, keşke daha sıkı giydirselermiş" vb. diye düşünürken buluyorum :( Ama tabi ki en iyisini annesi bilir diyerek kendimi avutuyorum :)) Böyle durumlarda endişemi sözlere dökersem ve Evrim yanımdaysa "Annesi var, babası var. Sen niye dert ediyorsun?" diyor. Aslında haklı ama bu elimde olan bir şey değil ki!






Herhangi bir yerde bir bebek gördüğümde mutlaka bakıp maşallah diyorum ve nerdeyse tüm bebekleri yemek istiyorum :p Bu durum Evrim gibi, kardeşime de manasız geliyor. Kağan, Arya'yı gerçekten çok seviyor ve çok ilgili bir dayı. Arya'ya rahatlıkla bakıyor, Arya dayısıyla birlikte oyun oynarken çok eğleniyor. Kağan çocukluğundan beri bebeklerle iyi anlaşır zaten. Küçükken de eve gelen bebekleri çok güzel oyalardı. Ama işte benim tüm bebeklere karşı hissettiğim tarif edilemez sevgiyi, şefkati Evrim ve Kağan hissetmiyor maalesef. Kağan, bu durumun anne olduktan sonra başladığını söylüyor ama bence benimkisi biraz daha derinlere gömülmüş bir travmanın sonucu. Sanırım anne olunca daha belirgin hâle gelen bir "anaç tavuk" vakası diyebiliriz durumuma :))

Ben oldum olası herkesin işine karışırım. "Sıkı giyin üşütme, yağmur yağar şemsiye al, çok içme, tabağındakileri bitir, madem hastasın yat dinlen bakayım, dışarıda çok para harcama "... diyen anaç tavuk tripli gıcık arkadaş tipi benim işte :)) Anne olunca bu enerjimin büyük kısmını bebeklere yönelttim. Bu durum için en güzel sözü yakın zamanda 17 yıllık dostum Şehnaz söyledi: "Rüya, sen olmak da zor be!" Evet ben olmak zor ama olsun yine gelsem şu garip dünyaya yine ben olmak isterim. Belki biraz daha az agresif bir versiyonum daha iyi olabilir tabi  :))

Biyolojik olarak anne olamayan kadınları üzmek için değil aksine her kadının doğuştan anne olduğunu söylemek istediğim için bu yazıyı yazıyorum. Anne olmak için illa doğurmak gerekmiyor bence. Önemli olan sevebilmek, koruyabilmek, kendini feda etmeyi göze alabilmek. Sadece kendi bebeğini değil, senin olmayan bebekleri de sevebilmek, koruyup kollamak istemek bence anne olmak için yeter de artar bile. İşte bu yüzden dünyaya yeniden gelsem yine kadın olmak, yine anne olmak isterim.

İmza:

Rüya
Evrim'in Eşi
Arya'nın Annesi